27.08.2010

Hazırlık...

Pazartesi 30.Ağustos, yani uzuuun bir tatil var önümüzde...

Bugün iş çıkışı eve gidilip, bavul hazırlanacak, fotoğraf makinesi pilleri şarj edilecek, kitap ve bulmacalar çantaya konacak, vs, vs...ve tabiki yola çıkılacak.

Kuzey rüzgarları esmekte İzmir semalarına doğru hafif hafif.

Önümüzdeki hafta burada buluşmak üzere....herkese iyi tatilleeeer ! :)

19.08.2010

Neyse Halliim, Çıksın Falliim


Sabahın kör vakitlerinde Urla'daki serin yatağımdan kalkıp uyuklaya uyuklaya düştüm yollara, malum çalışmak gerek. Gerek gerekmesine de, bu kaddaar erken kalkınca şu anda kafam oldu 1500, sanki koccaaa kazan taşıyorum boynumun üzerinde. Ah olaydı şöyle bir köpüklü sade türk kahvesi ! :)

Dün akşam yaptığımız kızlar partisi, kahve, fal seramonisiyle idare edeceğiz artık..elden anca gelen bu. ;)

Seviyorum günün hengamesinden kaçıp uzaklaşarak arkadaşlarla yapılan çay, kahve keyiflerini. Sanki insanın üzerindeki bütün negatif enerjileri puf uçuruveriyor. Dün akşam hem uzuun zamandır bulamadığımız konuşma aralığını yakalayıp bol bool dertleştik, hem de işin içine "falcı bacı" muhabettini katarak biraz şenlendik. Keyfimiz daha da boool, neşemiz yerinde, dostluklar baki olsun,.. bir de fincanın dibinde görünen mutluluklar tez zaman da bizi bulsun. :)))

Bizim dün akşamki oldukça alaturka kahve keyfimizin ardından, mekan-Bornova'nın göbeğinde türkü ve şiir evi,ayrı bakır cezvelerde gelen bool köpüklü kahveler, dayanamayıp yarım kilo aldığımız sıccak tulumba tatlımız (5 kilo vermem gerek beniiim ! ),etrafımızda ah ablam, kardeşim edaları, masamızın üzerinde de iç karartıcı tonda, kötü bir örnek sayılabilecek, kilim desenlerine gönderme yapan, foklorik olma çabasında bir masa örtüsü oluncaaa, ben de merakla acaba bu kahve-çay dünyasında neler neler varmış diyerek başladım aramaya.

Pazar günü gazetede Defne Koz'un Lipton firması için yaptığı tasarımın haberi vardı. Çay denince akla ince belli bardak gelir. Defne Koz, kendi üslubuyla ince belli bardak fikrine güncel bir yorum getirmiş. Ben açıkcası raflardaki yerini almasını heyecanla bekliyorum. :)



Koleksiyon'un sitesine baktığınızda da Faruk Malhan imzalı başka bir ince belli yorumunu bulmak mümkün.


 
İstanbul ve Dervish Simli


 Bir başka ince belli yorumuna ise Porland firmasının sitesinde denk geldim. Malzemenin farklılaştırılmasıyla da değişik bir yoruma gidebiliriz.


Porland'ın sitesinde gezinmek büyük bir keyifti. Her zevke, her alışkanlığa hitap edebilecek bir şeyler bulabilmek olası. Tasarımın sınırı yok !



 
ya da yine Faruk Malhan tasarımlarından birine atlayıp, Sufi'lerden alabilirsiniz kendinize.

Sufi Kupalar
 Jumbo firmasının ürünleri sanki biraz sonra başlayacak moda defilesinde podyumu dolduruvereceklermiş fikriyle piyasaya sürülmüşler. O kadar şık ! ;)



Eğer canınız çayı boşverip kahve derdine düşerse de alternatif çooook. ;)

                                      

İsterseniz kahvenizi porselen cezvenizde köpürterek,



İsterseniz geleneksel tarzda bakır cezvede köpürterek, yanına da ağzınız tatlansın diye lokum ekleyerek,



Ya da Jumbo'nun önerdiği gibi çelik şıklığında köpürterek,


"Yok ben bunların hiç birini istemiyorum, vaktim yok, ofisteyim,.." diyorsanız da Kunter Şekercioğlu'nun tasarım ödüllü, Arzum firması için hazırladığı kahve makinasında köpürterek, tadını çıkarta çıkartaaa  hüpletebilirsiniz. :)

"Hayır,hayır benim aradığım bunlar değil." derseniz. Mudo'nu sayfasına da şöyle bir bakın derim. Başka başka lezzetler sizi bekliyor.



ya da farklı malzemeler ve tarzlarda ürünler.






Benim gibi arabada çay, kahve içmeye düşkünseniz eğer Tchibo'nun fonksiyonel ürünlerini de gözden geçirmekte fayda var. İlle de camdan başka şeyde içmem diyenler için çift cidarlı kupalar ve de kilitli ağızlıklarıyla fonksiyonel muglar. :)


 



Klasikciyseniz, benim gibi foklorik ve de oryantalist unsurlardan hoşlanıyorsanız , aşağıdaki ürünlere eminim bayılacaksınız.



Hiref


Porland


Sabah alışveriş sitelerinde gezinirken ise bambaşka şeyler keşfedip mutlu oldum. Renkleri, esprili şeyleri sever misiniz ?! ya da sizin elinizde olanların, sahip olduklarınızın sizi herkesten ayıran bir şeyler olması hoşunuza gider mi ?! işte bu ürünler, bu üreticiler tamamen bu içsel güdülere hitap ediyor. Tadını çıkarın.

Franz Porselen Firması Ürünleri

Finali benim çok naif, renkli ve eğlenceli bulduğum Pepe ve arkadaşlarıyla yapmak istiyorum. Thomas Rosenthal Grup tarafından üretilen bu fincanlar, muglar benim favorim. ;)

Pepe & Friends

17.08.2010

Mırmır mır mııııır


Pazar gününü kedişimle beraber kendimizi oradan oraya atıp uyuklayarak geçirdik. :)

Sonunda azıcık dualarımız duyulmuş olmalı ki ben deniz esintisi alan anne-baba yatağına kendimi fırlatıp atıp, sızıverdim...misket (kedişim) de önce benim baş ucumu deneyip ardından sıcaktan bayılmış olacak ki balkonda duran çamaşır sepetinin içine kıvrılıverdi. :)

Yarı sıcaktan, yarı bütün haftanın yorgunluğundan kaynaklı hımbıllık halini mışıl mışıııl uyuyarak çıkardık attık üzerimizden. Geri kalan artık gündeyse kedişin veterineri, kitap okuma, gazete karıştırma, yemek, çay, tatlı keyfi şeklinde geçip gidiverdi.

Cumartesi günü, birazcık gecikmeli de olsa  "Başlangıç" filmine gidebildik..ve de gayet inanilmaz bir fiyata. ;)
Grupfoni üzerinden yararlandığımız AFM davetiyelerimiz elimize geçtiği için, sadece 50 kuruş (2 sene oldu hala alışamadım yeni paralara) gibi komik bir para karşılığında sinema keyfimizi yaptık. Açıkcası bu sıcak havalarda şehir içerisinde bir yerlerdeyseniz, hele de öğle saatlerine yakın bir zaman aralığında atın kendinizi sinemaya, ya da her hangi bir alışveriş merkezine..nerede klima varsa ancak orada hayatta kalma şansınız var ne yazık ki çünkü.


"Başlangıç - Inception" ile ilgili çok da bir şey yazmak istemiyorum. Şu aralar fazlasıyla popüler, ki hakkında oldukça yazılıp çiziliyor. Yeni matrix olur mu, olmaz mı sorusunun cevabı benim kafamın içinde nedense "ne alakası var canım, ikisi de ayrı ayrı tarzlara sahip iki film" gibi şekilleniyor bu konuda herhangi bir otorite olmadığım halde. Benzer göndermelerde bulunan filmler olmalarına, aynı parallellikler de gözükmelerine rağmen,çünkü ikisi de felsefik içeriklere sahip, benim fikrim aralarında bir kaç kulvar mesafe olduğu fikrinde.


 


Başlangıç etkileyici, bir o kadar da sarsıcı bir film. Özellikle neyin gerçek, neyin rüya olduğunu sorgulatması açısından. Çarpıcı bir şekilde filmin başından sonuna kadar, ve de sonrasında da pür dikkat kesilmeniz gerekiyor, filmin finalinden sonra bile hangi katmanda kaldığınızı, bu katmanların nasıl birbiri içine geçip olası herşeyi etkilediği konusunda bayağı bir beyninizi zorlamanız gerekli.

Dahiyane bir kurgusu olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Escher vari bu görsel ve de fikirsel kurgu insanı içine alıp hapsediveriyor. Nasıl başladı, ne oldu, ne bitti derken filmin de sonuna ulaşıveriyorsunuz. Etkileyici, sürükleyici, görsel olarak da zengin bir film...daha ne olsun amaaa?! izleyin efendim,kaçmaz. Hele hele fantazi delisiyseniz, bir de içinde duygusal ve psikolojik unsurların bu şekilde eritildiği bir film hiiiiç kaçmaz. ;)


Benim sözüme güvenmeyenler için, bu konuda ciddi otoritelerden biri olan Atilla Dorsay'ın da film hakkındaki yorumunu ekliyorum. :)

İyi seyirler...iyi haftalaaar !




12.08.2010

Yesek mi, yemesek mi ?!

Bugün bir arkadaşımdan gelen bir mail'den çıkan imajlar beni de yerimde hoplatıp, aşka getirdi. Etrafımızdaki herşeyin aslında nasıl bir ilham kaynağı olabileceğine de muhteşem örnekler bence hepsi ayrı ayrı. Bu kadar güzel imajları paylaşmamak haksızlık olurdu.




Ne dersiniz yesek mi, yemeyip giysek mi ?! :)




   
  

11.08.2010

TREND RAPORU | Mad Men

TREND RAPORU Mad Men

STYLEBOOM'u takip etmeden duramıyorum. Belki biraz başkalarına da bulaştırırım. ;)

Gözleri Açık Sevmek


        " Birlikteliklerde, birlikteliğin her öğesine ilişikin senaryolar her iki tarafı da bunaltır ve öteki hakkındaki algısını etkiler. Herkes eşine kendi hikayesine göre bir rol biçer ve aralarında çarpık bir gerçeklik üretirler.
         İnsanlar olup biteceklerin tahmini üzerine ilişkilerini inşa ederler, tahminleri gerçekleşecekmiş gibi hareket ederler ve sonunda da gerçekleşir."


Tatilin üzerinden şaka maka neredeyse 3 hafta geçmiş, ben tatil kitabım diye seçtiğim kitabın nihayetine ancak dün gelebildim. Nedense tatil boyunca büyük bir hevesle yanımda taşımama rağmen, içimden tek bir sayfasını bile okumak, kapağını açmak dahi gelmedi.Onun yerine bir hafta boyunca bol bool en az 2 gazete alıp didik didik okumayı tercih ettik.

Sevgili Elvan'ın bana tavsiye ettiği, dahası benim tembelliğime dayanamayıp ( tabiki aslında kendi güzel inceliğinden kaynaklı) bana hediye ettiği kitabımı okuyabilmek tatil sonrasına nasip oldu. Burada da sözünü etmeden geçmek istemiyorum.Çünkü içerisinde ilişkiler ve de kendini tanımak adına ciddi ipuçları olduğunu düşünüyorum, ne kadar güncel roman kurgusunda olsa da.

Hikaye aslında basit günümüz teknolojik arızalarından, hepimizin başına gelebilecek sanal alem içerisinde bir karışıklık meydana gelir ve de başka birinin adresine gitmesi gereken mailler kahramanımızın mail kutusuna düşüverir. Kitap daha sonraki bütün kurgusunu bu karşılıklı mail alışverişleri üzerine kurar. Dili çok güncel, olaylar ve sorunlar çok güncel, tamamen bugünün çağdaş yaşam klasiğinin bir aktarımı. Eminim bir kaç günde kolayca okuyabileceksiniz.

Bu kitabı asıl olmazsa olmaz yapanı, o karşılıklı yazışmalardaki dipnotlar, ilişkiler hakkındaki analizleri, irdelemeleri. Okurken bir çok yerin altını çizip, not etmek geçti içimden. Belki de bu gözle bir daha okurum kim bilir?!

Kişisel gelişim adına bir referans kitabı olabilir kanımca. Bu sıcaklarda insanın kıpırdamak dahi içinden gelmezken, bulabildiğiniz en serin köşeye kaçıp kitap içindeki kişisel ve ilişkisel aydınlanmalarla kendinizi ferahlatın derim. ;)

10.08.2010

Son Durak: DATÇA


Haftanın, tatilin tam ortasında Datça yarımadasına, son durağımıza doğru düştük yollara !

Tatilimizin kalan son 4 gününü Datça için ayırmıştık. Konaklamak için seçtiğimiz yer Palamutbükü'ydü. Hiç durmadan Datça'ya, merkez yol ayrımına yaklaşık 1,5 saatte vardık. Datça - Palamutbükü arası ise düşündüğümüzden daha çok vaktimizi aldı. Yol kimi yerde bozuk, mıcırlı ve de oldukça dar olmasına rağmen yine de keyifliydi. Sahilden de giden bir yol var. Deniz manzarası eşliğinde yol keyfi yapmak isterseniz bu yolu tercih etmelisiniz, fakat bize birazcık dar geldi. Neredeyse tek arabalık.

Öğleye doğru Palamutbükü'ne, konaklayacağımız yere, limanın karşısında konumlanan Borada Otel'e vardık. Bütün seyahatimiz boyunca kaldığımız en konforlu odamız sanırım buydu, kendimize ait bir küçük evimiz vardı, önünde badem ağaçları, o ağaçların altında bize ait hamağımızla birlikte. :)



Palamutbükü kordon boyunda ufak bir tur attık, sıcaktan fenalık geçirerek. Neyseki Payam pastanesinin dondurması yetişti imdadımıza. :) Şirin bir pastane burası, belli herşey ev yapımı..mutlaka dikkatinizi çekecek, o kadar zevkli bir yer her detayıyla. Ne yazık ki sonradan öğrendim "keçiboynuzlu kurabiyesi" meşhurmuş, artık heves edip giden olursa mecbur sipariş verip isteyeceğiz. Siz deneyin. ;)

Akşam bükler arası, sahil yolundan yemek için düştük yollara..ne yalan söyleyelim ağzımızın tadına çok da uygun bir yer gözümüze ilişmedi bizim oralarda. Önce Ovabükü, yok olmadı oradan Hayıtbükü..sonunda Ortam'da karar kıldık.

Oldukça geç kalmıştık yemek için, ama hizmette kusur edilmedi. Herkes seferber oldu bizim için, sevgili garsonumuzdan kahve falı bile alacağımız var. "Neden kapatmadınız fincanlarınızı?!" diye ısrar etti, bir dahakine diyerek vedalaştık.


Lezziz ızgara karides ve de Akya

Ah unutulmaz, güzelim mehtap,bir de kafam biraz ayık olaydı. :)

Hayıtbükü'nü sevdik. Otel sahibimizin dediği gibi belki entel- dantel yeri olabilir ama hoş, sevimli bir bük, oldukça da sakin, tam kafa dinlemelik. Bir daha gelip de denizinin de tadına bakabilmek gibi bir şansımız olmadı ne yazık ki, anılarımızda o muhteşem mehtap ve karidesler eşliğinde yer etti.

Ertesi gün sabah erkenden Datça'yı keşfe gittik. Malum para çekmemiz de lazım, arabaya da benzin alalım dedik. Ama sadece topu topu iki benzinlik var koca yarımadada; biri Total, biri Petrol Ofisi.İlginç!

Sabah kahvaltımızı sahilde yapıp, şöyle bir eski Datça turu yaptık hızlıca. Ne yazık ki hızlıca, sıcak herşeye engel çünkü. Mümkünse akşama yakın saatlerde gidip tadını çıkara çıkara dolaşmak lazım, her daracık sokağın içinde ayrı bir süpriz bekliyor insanı.

 
 

 

Deniz molasını Datça İskele Mahallesinden gidilen Kargı koyunda yaptık. 2 sene önce salıncakla sallandığımız ağacın arkasında, dereyi de içine alan bir tesis var artık. Zaman ve talep herşeyi değiştiriyor sanırım. Bu kadar kalabalığı beklemiyordum haliyle, birazcık hayal kırıklığı yaşadım. Kargı Koyu'nda tatlı su karıştığı için belki deniz aşırı tuzlu değil, en azından insanı hiç rahatsız etmiyor, gözlerinizi yakmıyor. Deniz üzeri içtiğim buzz gibi limonata da keyfimi yerine getirmeye yetti. ;)

              

Sabahı denizde açıp küçük evimizin önünde, badem ağaçlarına karşı kahvaltı (bahçeden dometes,yeşillikler, gözümüzün önündeki kümesten yumurtalarımız..) keyfimizin tadına vararak, öğlen sıcaklarını ise odamızın serinliğine kaçıp bol uykulu dinlenerek geçirdik.

Bir sonraki günün keşif yeri doğal olarak Datça'nın olmazsa olmazı, Knidos Antik Kenti'ydi.


Palamutbükü'ne oldukça yakın Knidos. Yolu da güzel, işaretler konulmuş, sadece dar. Bazı noktalarda araçların birbirlerini beklemeleri gerekiyor. Yeterli sabır gösterildiği sürece ise hiç bir problem yok, şehirdeki tahammülsüzlük belki tatilin havasından, belki de bu güzelim denizin kokusundan yerini saygıya bırakıyor.

Sanırım bu suyun pırıltısını, berraklığını, mavisini, temizliğini asla unutmam mümkün olmayacak. Sanki özel bir havuzda yüzermiş gibi doya doya tadını çıkardık iskelesinden atlayıp çıkarak.


Biz biraz acemilik edip Knidos'taki restaurant konusunda tereddüt ettik. Biraz da açıkçası gece karanlığında yolun darlığı korkuttu gözümüzü, ama bir dahakine gidilecekler listemizde kesinlikle bu mütevazi restaurant var. Biz Knidos'tan ayrılırken gelen hatırı sayılır arabayı da söylemeden geçemeyeceğim, buranın bilen müdavimleri olduğu belli. ;)



Akşam yemeğimizi Palamutbükü'nde Mavi Beyaz Otel 'in restaurantında, mehtap eşliğinde yiyerek teselli bulduk. Özenilmiş, zevkli bir mekan Mavi Beyaz, ama nedense anlayamadığımız bir aksaklık söz konusuydu. Menüde ilginç bulduklarımızı denemek istedik. Kuru börülce salatası, pancarlı salata, mezelerden sadece köz biber ve deniz mahsullü pazı dolması, ve de Fener Kavurma. Salataları ne yazık ki tadamadık, çünkü istediğimizden farklı yeşillik salatası geldi. Balıklarımız geldiği için geri gönderip beklemek istemedik. Gecenin akılda kalan tadı Fener kavurma, gerçekten közlenmiş kırmızı biber (bir tabak daha yerdim sanırım ), ve de odunda pişmiş pofuduk ekmekler.


Ertesi günü yakındaki koyları keşfederek geçirdik. Palamutbükü'nün hemen yanında yer alan Akvaryum koyuna mutlaka gidin derim. Nadir güzellikteki ve pırıltıdaki denizlerden biri de sanırım bu koy'du.



Bir sonraki koya da uğradık, ama bizi akvaryum koyu kadar etkilemedi. Dahası her gelen beraberinde çöp bırakıp terk etmiş, ciddi bir temizliğe ihtiyacı var. :(

Son akşamımızı, benim gurme eğitimime katkısı olması amaçlı Karavida ziyafetiyle noktaladık. Karavida bir nevi ıstakoz, ama kancaları yok. Kuyruk kısmındaki kat kat akordiyon benzeri gövde yapısıyla kıstırıyor avını. Az cani değiliz, ama "denizden babam çıksa yerim" diyenlerden olduğumdan benim için keyifli bir deneyim oldu.


Ertesi gün sabah erkenden, istemeye istemeye dönüş yolundaydık. Kalbimiz ve aklımız unutulmaz tatlarla beraber, pırıl pırıl mavi sularda kaldı...güzel anılarımız tesellimiz. :)