30.07.2010

Tatil Günceleri - 1

Fonda Fado - "19. yüzyıldan günümüze kadar uzanmış bir Portekiz halk müziği türüdür. Fado'nun tam bir çevirisi olmamakla beraber, kelime anlamı kadere veya alın yazısına yakındır. - http://www.vikipedia.org/" - tatil anılarımla kendimi eylemeye devam ediyorum. Biraz tatsız bir gün başlangıcı yaptım, şimdi şarj olma zamanı.

http://www.dailymotion.com/video/xj5yd_clip-video-mariza-fado_music

Bu kadar içli bir müzik türünün eşliğinde, insan hangi anlamda deşarj olabilir tam emin olamadım gerçi ama.. ?! :) daha da dip kuyulara mı dalarsın, yoksa daha da yüksek, mavi, ışıltılı göklere mi ulaşırsın ?

Yere paralel kalıp Selimiye'ye doğru uzanıvermeyi tercih ediyorum. Tatilin ilk yatılı durağına doğru.

Selimiye'ye, Marmaris - Datça yolu üzerinde Hisarönü ayrımından devam ederek ulaşıyorsunuz. Hisarönü, Orhaniye, Turgut, Selimiye ve de en uç nokta Bozburun. Yolun güzelliğini ne yazık ki yaşamak gerekiyor, çünkü eminim hiç bir fotoğraf, kelime, tasvir yer yer denize ulaşıp beraber akıp giden hattın etkileyiciğini anlatabilmek, gözünüzde canlandırabilmek adına yeterli olmayacak, olamayacak ne yazık ki.

Selimiye, sanki büyük bir göl kıyısında konumlanmış kendi halinde, yeşiller içinde bir kasaba. Akdeniz bölgesinde olmanın etkisi yeşil ve mavi yan yana, koyun koyuna ...aralardan da pembe pembe begonviller, zakkumlar kendilerini gösteriyor, ama özellikle begonviller.


 


Konaklama yerimiz Sığ Liman Mahallesi, koyun en uç noktasından (ki Sığ Liman diye adlandırılan asıl koy ) bir önceki koyda, Selimiye Gölü'ne bakıyor tamamen: Beyaz Güvercin.

http://www.beyazguvercin.com/

Yeşillikler içine gizlenmiş, tek katlı, beyaz badanalı 2'li, 3'lü gruplanmış odacıklardan oluşuyor otel.




Açık söylemek gerekirse odanın küçüklüğü ve de konforsuzluğu karşısında ilk anda ciddi bir şok yaşadık. Bütün günün sıcağı altında bu küçük kutucuklar gece uykusu için iyice konforsuz bir hale bürünüyordu. Camdan odamıza dolan serin deniz esintisi eşliğinde rahat bir uyku hayal oldu açıkcası. Sanırım bana kalsaydı, otelin kendine ait iskelesindeki şezlonglarda sabahlardım. :)




Olumsuzluklara rağmen Selimiye'de koyun sonundaki havanın ferahlığı, park yeri konusundaki görece rahatlık (ki ciddi bir problem bu), kendine ait plajı ve de iskelesi olması, peyzajın güzelliği ve de personel tarafından gösterilen iyi niyet, Beyaz Güvercin konusunda yine de bize hatalı seçim yapmadığımızı düşündürttü.






28.07.2010

Tatil Günceleri - 1/2

Düştüm maviliklerden sıcaklar içine! :)

Kocamaaan, dolu dolu 1 haftalık tatilimizi tamamlayıp döndük kürkçü dükkanına çaresiz. :)

Hala daha İzmir havasına, iş hayatı meşguliyetine alışmaya çalışıyorum; adaptasyon dönemindeyim özetle bilginize !

Yaz yaz biter mi bilmem, ama bana kalan anıların içimdeki yeri baki. Tam bir gezip görme, keşfetme, doya doya tadını çıkarma zamanı oldu bizim için.  Attığımız her adım, yaşadığımız her saniye güzel bir yer bıraktı aklımızda, belleklerimizde.



Cumartesi'nin erken saatlerinde, tam da neredeyse gün doğumuna yakın başladık yolculuğumuza...iyiki de öyle yapmışız, tam saatinde, çok da kalabalık olmadan vardık kahvaltı yerimize. Marmaris, Sedir Adası'na giden yol üzerinde Çınar'daydık günün ilk öğünü için...hani o taraflara gitmeyi düşünen varsa eğer, Yatağan - Muğla ve de Gökova - Marmaris arasındaki yol yapım çalışmalarını da hesaba katarak düşsün yollara, seyahat zamanını ona göre hesaplasın.


Çınar, kalitesini daha uzun yıllar koruyacak sanırım. Her şey beklediğimizden de güzel, doyurucu ve dört dörtlüktü. Kalabalık basmadan bulduğumuzdan yerimizi çok da hızlı bir şekilde servisimiz yapıldı. Ama haklarını yememek lazım; tamamen, bütün masalar dolu olduğunda bile aynı hızla, kibarlıkla ve samimiyetle yapmaya çalışıyor herkes işini.

Klasik bir menüsü var Çınar'ın; en önden çayınız, çayınız soğumasın diye mangaldan sıcak közünüz ve de ardından odun ateşinden çıkma sıcak ekmeğiniz geliyor. Herkesin bir görevi olmalı çünkü ekmekçi çocukla, yumurtacı çocuk ayrı, ama değişmez olan her masanıza uğrayanın size önce "Günaydın.Hoşgeldiniz." demesi. :)
Ekmeğinizin soğumasına fırsat tanınmadan masanın üzeri doluveriyor. Lor ve ceviz, peyniz tabağı, köy tereyağı, petek bal, dometes, salatalık, zeytinler, orada yetişen çileklerden yapılmış reçel ve de siparişinize göre yumurtanız..ha bir de bu menüye dahil çiğ börek var sıcacık gelen..ister güzelce mideye indirin, isterseniz bakarak doyun ! :)


Biz doya doya yiyerek kendimizi mutlu etmeyi tercih ettik.

Belki bu kahvaltıyı yaşadığınız şehrin sınırları içerisinde de bulmak mümkündür. Ama böyle bir keyfi yeşilliklerin içine bu şekilde özenle serpiştirilmiş masalardan birinde, ayaklarınızın dibinde akan suyun serinliğinde, etrafınızda gezinip duran civciv, tavuk ve ördekleri seyrederek, bir yandan da onları da besleyerek yapmanız sanırım apayrı.



Çınar, tatile başlarken güzel bir mola noktası, yolun tadını tuzunu arttıran bir durak olabilir. Bence tatili tatil yapan sanırım bu detaylar. ;)

14.07.2010

Haftasonu rüzgarından üzerimde kalanlar...


Sertap Erener'in şarkısı çalıyor arka fonda, beynimin içinde...;


"O zor günler, solan güller eskidendi. Geçti!

O zaman aşık olduğum rüzgarlar esti esti. Geçti!

Geriye sadece yarım yarım sevgiler,

Yüzüme inceden uzun uzun çizgiler..

Öznesi kalan, süresi kısalan cümleler

Yalan dolan bir kaç resim kaldı.



Aşk seni bulabilir de, uzakta durabilir de

Samimi oluyor derken mesafe koyabilir de

Bu böyle vurabilir de, ilgisiz durabilir de

onu sana katıyor derken, tuzaklar kurabilir de

Bu böyle....."

http://fizy.com/s/1kbyg4#s/1agw0d


O kadar güzel ki sözleri....ve de nedense bana tam bir yaz şarkısı gibi geliyor her kelimesiyle..

Dolu dizgin yaz günlerimi yaşıyorum bendeniz de, ..sıcacık deniz esintileri var her halimde, hareketimde, düşüncemde....

Doğal olarak bir kaç günlük, cuma ile birleştirilmiş uzun haftasonu tatilinin ardından, çalışma haftasına adapte olmak konusunda bünyem ve ruhumla derin bir savaş halindeyim hala..şunun şurasında geriye çarşamba sonrası ne kalmış. :) Tabi belki bunun bir diğer sebebi de gelecek haftanın,1 haftalık uzun bir dinlenme zaman aralığı olarak önümde göz kırpıp durması ..?! :)

Kafamda sürekli "şunu da yapalım, bunu da yanımıza alalım, buraya da gidelim..vs,vs." şeklinde arsız düşünceler silsilesiyle yaşıyorum,.. yaşıyor olacağım sanırım da cumartesi sabahının erken saatlerinde yola adımımı atıncaya kadar.

Bırakalım geleceği şimdi; "henüz yaşanmamış olan, bizim yaşantımızın bir parçası değildir." yanlış
mıyım?!.

Azıcık, bir kuple geçmiş haftasonundan söz edelim şunun şurasına, hatırı kalmasın..yazılı mazimizde yerini alsın adıyla, şanıyla. ;) Heralde günün şu saatlerinde metabolizmamın açlık sınırına yaklaşmış olmasından kaynaklı, eh biraz da yokluk bölgesinde (Kemalpaşa - fabrika, ofis) bulunmanın etkileri, aklıma gelen gelen, sadece yeme içme kısımları...arka fonda şarkıya eşlik eden mide bölgesinden duyulan gır gür ve de ağız bölgesindeki aşırı sulanmadan kaynaklı şapır şupur sesleri. : /

Cuma günü tatilimizin açılışını Tepe Kahve'nin muhteşem kahvaltısıyla yapınca, haliyle şu anda buradaki kuru bisküvi ve benzeri beni hiiiiç kesmiyor desem sanırım pek de haksız sayılmam kimsenin gözünde.

Heralde bir çok İzmir insanı için burası hiç de yabancı bir yer değildir. Ben şu anda 30'lu yaşlarımı yaşamama rağmen, Tepe Kahve'yle ilgili anılarım taa çocukluğumun 5-6 yaşlarına kadar gider..o zamanlar ne otoban vardı, ne de bu kahvenin şu anki asıl müdavimi olmama sebep olan yüksek lisans yıllarımın geçtiği, hemen yokuşun altına yerleşmiş Yüksek Teknoloji Enstitüsü.

Küçücük bir kır kahvesiydi; Küçük, tek katlı bir bina ve önünde bir bant halinde arka arkaya dizili 6-7 masadan oluşmuş bir bahçe..Asıl güzel olan belki de bu ambiyansı hiç bozmadan bu işletmenin taa bugünlere kadar gelebilmesi..şimdi artık işin başında torunlar var. ,etrafta size hizmet etmek için koşturan daha çok insan, oturup keyif yapabileceğiniz daha çok masa, daha büyük bir bahçe, başınızın üzerinde daha fazla gölgelik, daha çok yeşillik ..ama bütün bunların yanında o eşsiz kahvaltının tadı hep aynı.






Bizim gibi işten kaytarmışların haricinde, çoğunluğun ofislerinde olması ve de sabahın erken saatlerinde yola çıkmanın avantajlarından yararlanıp uzun uzuuun keyif halimizin tadını çıkardık, midelerimizi doyasıya şenlendirdik. :)

Yeri gelmişken ve de son olarak demem odur ki mutlaka aç gidiniz. Resimde görülen kahvaltı sadece 2 kişiliktir. İçeriği ise zeytinyağlı ve kırmızı pul biberli çökelek, ev yapımı salça, bol peynir, zeytin, dometes,biber ve salatalık, karadutlu lor,  tam zamanı kayısı reçeli (karanfilli - ben ilk defa bu şekilde tattım), bal kaymak, menünün en önemli parçası yaz kızartması (yımm yım..yoğurtlu ve dometes soslu ) ve de burada görünemeyen, yedikten sonra aklıma geldiğinden, boş sahanı koymak istemediğim için, olmazsa olmaz izmir tulumlu ve de sucuklu tereyağında yumurta ! :)))

Efendim biz biraz erken davranıp, ilk müşterilerden olduğumuz için saçta pişen, sıcak sıcak, el yakarak yenen, mutlaka deneyin demek istediğim balon ekmekleri ne yazık ki, bir dahakine bırakmak zorunda kaldık..iyi ki de öyle oldu, az yedik ! :))))

Bazen ulaşmak istediğimiz o son nokta, durak o kadar önemli oluyor ki yolun keyfini doya doya çıkaramıyoruz. Çeşme tarafına düşerse yolunuz eğer, bu sefer otobandan Karaburun ayrımından çıkarak, eski yoldan devam edin Çeşme'ye doğru..böylece hep aklınızda kalacak o lezzetli kahvaltı keyfini de tatilinizin tadına tuzuna ekleyiverin. ;)

Tabiki son karar yolcunun, yolu gidenin..

7.07.2010

RENKLER !


Hayat biraz yukarıdaki renk renk, girift tablo gibi...

Bir şekilde bir yerlerde renklerimiz birbirine değiyor, dokunuyor, üst üste binip, kesişiyor..farklı noktalardan başlayıp sonunda aynı noktada karşılaşıyor, ya da aynı noktadan başlayıp gittikçe uzaklaşıp, bambaşka uçlarda, kenarlarda, farklı yönlerde sonlanıyor.

Bu kadar karmaşanın kendine has bir bütünleğe kavuşabilmesi ne kadar güzel geldi, üstteki tabloya bakınca.

Bilmeliyiz ki; hayatımızdaki her rengin bir şekilde o bütün içinde bir görevi, bir hoşluğu vardı, var.

O yüzden bazen sebep aramak gerekmiyor sanırım...

Bir renk, bir desen eksik olsaydı eğer..yukarıdaki tablo aynı şekilde güzelleşip, "tam" olabilir miydi ?!

Sanmıyorum. 

Tatil öncesi rehavet çöktü bu hafta iyiden iyiye üstüme...belki de temmuz etkisi?!?.

Birazcık mola verip kendi tablomun ne halde olduğuna, şöyle uzaktan bir bakmaya, değerlendirmeye ihtiyacım var gibi.
Renklerimi, desenlerimi seviyorum...hoşnut olmadıklarım, "ah keşke şu rengi kullansaydım" dediğim zamanlarım oluyor ara ara..ama düşünüp de, en azından kendi tabloma bakabilme farkındalığına sahip olabildiğim için memnunum halimden. 

Biraz yorgunum, biraz bıkkınım sadece şu ara dokumaktan, işleyip eklemekten...biraz da uzaktan bakıp seyretmek istiyorum doya doya...içime sindire sindire. Keyfine varmak dileğindeyim sahip olduklarıma, daha da olacaklarıma...

Parlak renkler, başka başka desenler beni bekler...

Azıcık yaz ışıltısı eklemek gerek bu tabloya. ;)