29.04.2010

Fuar Ertesi..

Başlığı "Fuar Ertesinin Ertesi" olarak değiştirmek gerekli belki de..

Meslek hanemizde "tasarımcı" yazmakta, ve de hatta uzmanlık alanımız vitrifiye ürünler olarak geçmekte iken, nisan ayının özetini UNICERA'nın özetini yaparak tamamlamamak olmaz, ayıp düşerdi şüphesiz.

UNICERA nedir sorusunu duyar gibi oldum sanki, haliyle blog yazıp, bir yerde henüz tam dünya yayını yapmaya başlayamamış olsak da (insan doğal olarak hakim olduğu yazın dilini, anadili olarak benimsiyor.) ulusal bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz diyebiliriz. Açmak lazım, açıklamak lazım. :)


UNICERA, 1988 yılından bu yana her yıl Nisan ayında, Türk Seramik Sektörü'nün yılda bir kere buluştuğu fuar. Bu yıl da, 07-11 Nisan 2010 tarihlerinde, TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi 'nde gelenekselleştiği şekilde İstanbul'da düzenlendi. Fuar kapsamında; seramik kaplama malzemeleri, vitrifiye ürünler, havuz ve sauna ürünleri, armatürler, banyo ve mutfak mobilyaları, ek olarak bu ürün gruplarını tamamlayıcı aksesuarlar ve bunlarla ilgili yayınlar sergilendi.

Her ne kadar bir kaç yılın ekonomik kriz lafları sebebiyle her sektörde görülen yavaşlama bu sektörde de yaşandığından, göz alıcı bir fuar yaşanmamış olmasına rağmen, genel olarak fuarların yenilikleri ve o sektörü ilgilendiren güncel haberleri takip etmek açısından yararlı, kesinlikle de gerekli olduğunu düşünüyorum. Tabiki tasarımcı insan için bu etkinliklerin kat be kat daha da önemli olduğunu eklemek gerekli.

Şöyle bir baştan yazdıklarıma göz geçirdim de, bu yazı hiç de tarzım olmayan bir şekilde gittikçe ciddi bir hal ve üslup şekli benimsemeye başlamış kendi kendine. :)

Efendim gelelim fasulyenin yararlarına, yani işin en eğlenceli yanına; toparladığımız görsellerle nelere bakmışız, neler dikkatimizi çekmiş şöyle ortaya karışık bir çeşni yapmaya:  ;)

Bu seneki fuarın dikkat çeken ürünleri kesinlikle yer ve duvar seramiklerindendi. Vitrifiye ürünlerde "aman allahım" nidaylarıyla kendimizden geçtiğimiz her hangi bir şey göremedik. Ama üretim süreçlerinin farklılığını düşününce bunu da hoş görüyorum kendi içimde, ister istemez açıkcası.

Özellikle aklımda kalan Seramiksan firmasının, "Selçuklu" adıyla çıkardığı duvar karosuydu. Ahşap fon üzerine geleneksel, geometrik selçuklu motifi işlenmişti . ( Dağınık insan azizliğine uğrayıp fotoğraf makinesinin pillerini kontrol etmediğim için önceki gün, ne yazık ki sadece serinin ismini geçebiliyorum.)


Ege seramik firmasının özellikle dış mekanlarda, kafe ve bistro benzeri yerlerin zeminleri için düşündüğü rustik seri dikkate değerdi.


Daha modern bir çizgi arayışınız var ise eğer, Kütahya Seramik,Vitra ve de mutlaka Kale Seramik görülmeli derim. ;)
                                              
http://www.kutahyaseramik.com.tr:8080/CMSKutahyaSeramikMedia/media/seramik/pdf/versatile.pdf

Vitrifiye ürünlerde ise en dikkati çeker ürün, Serel tarafından sergilenen asitmetrik lavaboydu.



Ege Vitrifiye tarafından üretilen, banyo mobilyalarıyla da oldukça şık gözüken köşeli ve daha yumuşak hatlara sahip oval tezgahüstü lavabolar bu senenin yeni ürünleri olarak fuardaydı.





Kale Grubunda yer alan Cube Lavabo, hem duvar seramikleri, hem de banyo mobilyalarıyla bir bütün olarak kendi konsept dilini yenilik olarak sunmaktaydı.


Vitra, Rose Lovegrove tasarımı istanbul serisiyle fuarda oldukça büyük bir alanda ürünlerini sergiledi.


Değişik dekor ve sır kullanımlarıyla da firmalar ürünlerde farklılık yaratma çabasındaydı. Vitra tezgahüstü lavaboların bazılarında, bu senenin modasını takip ederek metalik efekt verecek şekilde sır kullanımını tercih etmişti.



Villeroy & Boch firmasında sergilenen lavabo ise dekorlu üretimin zarif bir örneğiydi ve dekorun lavabodan bataryalar üzerine de yansıtılmasıyla dil bütünlüğü sağlanmıştı. 


Derleyip toparlamak gerekirse, Nisan ayı, seramik sektörüne önemli bir etkinliklik sayesinde taze bahar havasını da getirdi. Bize de sanırım emeği geçen herkesin "ellerine sağlık" demek düşer. :)


6.04.2010

puslu, bulutlu, yağmur öncesi griliği..

Başlıktan da anlaşılacağı üzere gayet beynimin içindeki tumturaklı, vırvıııııır düşüncelerle kendimi meşgul edip hafiften mutsuz etme sendromundayken...ve de elbetteki bambaşka şeyler çıkacağını düşünürken parmaklarımdan, araya aldığım bir web sitesi, o web sitesinde okuduğum 1 sayfa ( takriben A4 ) uzunluğundaki bir yazıyla birden hayata dönüverdim.

Ne yapıyorum ben ?! :)

Düşünüyorum; "hayatımda kötü giden ne var ?"..Hiiiiiiç! :)

Kısaca açıklamak gerekirse, "aşk acısı" sendromundan muzdarip olduğumu düşünürken, aslında "aptal puma" sendromundan acı çektiğimi, sonra da tamamen fazla hassasiyetlerimden kaynaklı, insan ilişkilerinde problemlerim olduğunu kavrayıverdim.

Asıl problem bir ilişkimin olup olmaması, sürüp sürmemesi değil...asıl problem, belki bütün dünya üzerindeki insanlara gösterebileceğim inceliklerin kabalık ve incitmeyle karşılık bulmuş olması.

Peki o web sitesinde, farklı düşünmemi sağlayacak ne vardı. Bilmem okudunuz mu Aykut Oğut'un "Evrenden Torpilim Var" kitabını..benim ilk elime geçmesi çok sevdiğim, dert ortağım bir doktor arkadaşım sayesinde olmuştu. O zamanlar kendi içimde bir çıkar yol bulabilmek adına fazlasıyla konuşmaya, içimi dökmeye, okumaya, açıkcası kendimi bulmaya ihtiyacım vardı. Bu kitap ciddi bir yol gösterici oldu. Şiddetle tavsiye edilir herkese! ;)



http://www.dijimecmua.com/kultur-sanat-haritasi/349/index/530401_aykut-ogut-kitabi-evrenden-torpilim-var-/

Aykut Oğut adını internet ortamında biraz araştırıp inceleme fırsatınız olursa önünüzde bambaşka kapıların açılacağını göreceksiniz. İşte biraz evvel o kapılardan birini daha actim; " http://www.ayrasehri.com/ ".

Üye olup o şehrin bir ferdi haline geldiğinizde orada yayınlanan bültenlere şöyle bir bakın derim. Ben baktım ve de ilk açtığım yazı, kafamın içindeki sıkıntıdan kurtulmam için sanki oraya konmuş gibiydi. :)

Üniversite sınavına hazırlanan bir kızla yapılan sohbeti aktarıyorum (tabiki Aykut Oğut'un kendi deneyimlediği olaylardan biri bu sadece). Kahramanımız malum üniversite sınavına girecek, ve de elbetteki pek çoğumuzun yaptığı ya da belki yapacağı gibi belki de uzun zamandır, yıllardır bu sınava hazırlanmakla meşgul. Kendisine bu sınavı kazanmazsa ne olur diye soruluyor:

Cevap; "hiç de iyi olmaz, çok çalıştım".
Soru; "onu anladık, yani ne olur?".
Cevap; " sanırım annemler biraz üzülür".
Soru;" Annenler üzülürse ne olur ?".
Cevap; "yani seneye bir daha girerim sınava. Aslında bir şey olmaz."

Ya evet "ASLINDA HİÇ BİR ŞEY OLMAZ".

Ben de düşündüm gerçekten istediğim bir şey için, şu anda hayatımda olmazsa ne olur ?

..ki düşününce bu kaba, saba ve hoyrat halleriyle belki de hayatımda olmaması çok daha iyi.

verdiğim cevap "hiç bir şey" oldu. Hiç bir şey olmaz. Ben aynı "mine" olmaya, aynı şekilde etrafımı sevmeye, etrafım tarafından sevilmeye devam ederim.

Yazının sonundaki tabirse en hoşuma gideni, beni o şaşkın halimde güldürüp tamamen negatif durumumu pozitife değiştiren cümle oldu. E hiç bir şey olmayacaksa, o zaman koy kıçına gitsin. :)))

Özetle siz kendiniz olmaya devam edin ve etrafınızdaki herşeyi sevin...saçma sapan şeylerin içinizdeki bu sevgiyi azaltmasına da asla fırsat tanımayın. Asıl sizi ve etrafınızı, çevrenizdeki insanları güzelleştiren bu enerji. ;)

Çok mu hümanist bir bakış açısı oldu. Yine de inanıyorum. Siz de inanın derim. ;)