30.12.2011

Mutlu Yılllaaaaaar ! :)))


Bütün dileklerin gerçekleştiği, booool ışıltılı bir yıl olmasını diliyorum..Hoşgeldin 2012 ! :)))

21.12.2011

Roma'da Aşk, Roma'yla Aşk !

Öncesinde düğün, evlilik rehaveti diyordum...Şimdiyse kış rehavetindeyim. Kara kış bana gelmiş...Onlarca, binlerce kar tanesi benim üzerime yağmış, benim üzerimi örtmüş sanki... Enerjim bedenimden çekilip alınmış gibi. Zorla kalkıyorum sabahları yatağımdan, zorla başlıyorum işe, zorla getiriyorum günün sonunu.

Biraz, biraz yazma çabalarındayım.Çünkü o kadar çok şey birikti ki yazıp anlatmak istediğim...Bir senelik malzemem var, şimdiden başlasam 2012 Aralık ayına anca yetiştiririm gibi. :)

Nerede kalmıştık; evet...aşkların şehri Roma'da !

Turumuz Roma'ya oldukça geç saatlerde vardı. Hatırladığım kadarıyla otelimize varışımız, yerleşmemiz ki biz sadece bavullarımızı odamıza koyup kendimizi hızlıca dışarı attık, saat 20- 20.30 civarını buldu. Kabul etmek gerekir ki eğer yolunuz olur da bir gün İtalya'ya düşerse, sadece Roma'ya bir hafta ayırmak lazım. Elbette eğer doya doya, tadını çıkara çıkara içinize sindirmek istiyorsanız. ;) Biz ne yazık ki, Roma'yı 1 gün ve de 2 geceye sığdırmaya çalıştık. Vaktimizi olabildiğince dışarda geçirmek istediğimizden dolayı da, uykusuzluğumuz daha turun ilk günlerinde tavan  yaptı. :))

Roma'daki ikametgahımız; "Eurostars Roma Congress", 4 yıldızlı bir oteldi. Ama İtalya'da, belki de daha doğrusu Avrupa'da gezerken bu yıldızların çokluğu sizi yanıltmasın. 3-4 yıldızlı olup bizim ülkemizdeki otel standartlarının çok çoook altında bir otelle karşılaşmanız yüksek ihtimal. Kaldığımız otel oldukça yeni, modern ve de temiz, fakat asıl gezmek istediğimiz Roma şehir merkezine oldukça uzak, dahası ulaşım bakımından tercih etmeyeceğimiz kadar sapa bir oteldi. Yine de bu detayın keyfimizi bozup Roma'daki zamanımızı kabusa çevirmesine izin vermedik. Ne şartlar altında olursanız olun, Roma'ya aşık olmamak mümkün değil. ;)

Napoli'den Roma'ya gelirken tur otobüsünde yaşları bize yakın 2 çiftle, Roma merkeze inme konusunda fikir birliği yapmıştık. Odalarımıza eşyalarımızı deyim yerindeyse fırlatıp, 10 dakika içinde lobide arkadaşlarımızla buluştuk. Oda anahtarlarımızın dağıtımı yapılırken çağırdığımız taksimizi beklemeye başladık. İtalya'da taksi çağırırken, kaç kişi bineceğinizi durağa bildirmekte yarar var. Çünkü 4 kişilik taksi kesinlikle 6 kişiyi kabul etmiyor. Merkeze inerken 6 kişilik taksi çağırdığımız için sorun yaşamadık. Ama dönüşte hiçbir uyanık İtalyan taksisi bizi kabul etmeyip, 2 taksi tutmamız konusunda inatlaştıkları için açıkçası durağa gelen taksiye emirvaki yaparak otelimize dönebildik. " Ne var canım tutuverseydiniz " demeyiniz efendim, otelimizden merkeze taksi parası yaklaşık 25 Euro civarında tutuyordu. ;)

Roma asıl geceleri ruhunu sokaklara salıyor sanırım. Gün içindeki keşmekeş, koşuşturma halindeki kalabalık akşam saatleriyle beraber sakinleyip meydanlarda, restaurant ve kafelerde toplanmaya başlıyor. Yazın dayanılmaz sıcağından, akşam saatlerinin serinliğiyle kurtulan şehrin görüntüleri, eğlenme ve dinlenme dekorlarına dönüşüyor.  :)

Novana Meydanı


Bizim Roma'daki ilk akşamımızın ilk durağı Novana Meydanı oldu. :) Burası sokak müzisyenleriyle, sanatçılarla, satıcılarla, restaurant ve de kafelerle dolu oldukça renkli ve de kalabalık bir meydan.


Kendimize meydana yakın bir kafede, açlığımızı hızlı bir şekilde bastırmak için pizza ve de birer kadeh şarap söylüyoruz.Üstüne de elbetteki tatlı olarak dondurma. Azıcık yol yorgunluğunu üzerimizden atma zamanı ! ;)

Novana Meydan'ından, 7.yy'da eski bir pagan tapınağından kiliseye çevrilmiş Roma'daki en eski yapılardan , oldukça iyi korunmuş, dünyanın da en büyük kubbelerinden birine sahip olan Pantheon'un bulunduğu Rotonda Meydanı'na geçiyoruz. Burası da oldukça renkli. Novana'ya göre daha küçük, kare planlı bir meydan. Meydana açılan dar sokaklardan birinde bütün ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz, akşam saatlerinde de açık bulabileceğiniz bir süpermarket var. Siz de bizim gibi içeceklerinizi, benim bayıldığım Breezer'larınızı alıp, meydandaki havuzun basamaklarında Pantheon manzarası eşliğinde keyif yapabilirsiniz. ;)


 7.yy'dan itibaren Pantheon, Santa Maria ad Martyres Kilisesi olarak kullanılmaktadır.

Bu küçük gece turumuzun ardından, ertesi günün Roma sabırsızlığı içinde otelimize geri dönüyoruz. Yarın uzun bir gün olacak. ;)

14.09.2011

2. Balayı

Baktım..Baktım...Hayatımda, şaka maka ciddi şeyler değişmiş. Son üç uyuz yazı harici en son blog yazımda nişan hazırlıklarındaymışım. Üstüne nişanlandım, evlendim, balayı, abimi evlendirdim, yeni evime alışma çabaları, üstüne ikinci balayı ve de hala yeni hayatıma alışma çabalarındayım.. Kenardaki resimlere bakıyorum; onlar bile bana yabancı.. Kedişim artık yok ! Evimizin erkekleri ise şu tabloda sadece bir tanecik kocam ! Anne evimde bir babam kaldı, abim bile başka evin erkeği konumunda artık.

Bu kadar değişikliği iyi bünyem kaldırıyor ki, son üç yazıdan, patlak lastik kıvamında, oradan buradan birazcık fosladığım aşikar. :)))

Yazacak o kadaaar çok şey var, ama neresinden tutup da yazayım bilemiyorum.. genellikle yazmaya çalıştığım kısa aralıklarda da içimden pek hayırlı şeyler çıkmıyor; çoğunlukla sıkıntı, öfke, kızgınlık...yeni gelin tavrı heralde ! :P :)))

Bu yazıya başlama sebebim, ikinci balayımız - İtalya turumuzla ilgili şöyle bir girizgah yapmaktı. Vazgeçmek yok, yola devam ! ;)

Hemen düğünümüzün ardından çok da yorucu bir tatil programı istememiştik. O yüzden de balayı tercihimizi güneye doğru uzanıp, ye-iç-yat (bir başka blog yazısı konusu kendileri ;) ) tatili şeklinde yapmıştık. O günler için gerçekten çoook isabetli bir karar olduğu konusunda eşimle hala hemfikiriz. Ama bunun bize yetmeyeceğini de bildiğimizden, daha evlilik tarihimizin çok öncesinde ikinci bir balayı planı daha vardı kafamızda. Biraz araştırdıktan sonra, bilet paraları bizim düşündüğümüzden pahalıya çıkınca, düğünümüzden kaynaklı vakitle ilgili sıkıntılarımız da olduğundan, sonunda bir tur şirketiyle bu planı gerçekleştirmeye karar verdik. Tam da istediğimiz tarihlerde, yaklaşık 50 kişilik bir grupla, Türk Hava Yolları'nın tarifeli uçuşuyla gerçekleştirilecek İzmir çıkışlı İtalya turunda karar kıldık.

9.Temmuz sabahın erken saatlerinde başladı maceramız. Mavişehir metro istasyonuna evimizin balkonundan göz kırpıp duruyorduk hep, kullanmak o güne nasip oldu. ;)


Düşündüğümüzden daha hızlı, konforlu ve de güvenli bir şekilde Cumaovası - Adnan Menderes Havalimanı İç Hatlar Terminali'nin yakınındaki durakta indik. Metro saatleri ve de merak ettikleriniz için web sayfasını ziyaret etmenizi öneririm;  http://www.izmirmetro.com.tr/singlepage.aspx?id=102&type=1 

Sanırım, ben artık sıklıkla metro olanaklarını kullanacağım. ;)

İtalya'da varış, dolayısıyla turumuzun başlangıç noktası Napoli'ydi. Öğrendiğimiz kadarıyla, Türk Hava Yolları burayı yeni, uçuş noktaları arasına katmış.

Napoli Havalimanı - http://www.portal.gesac.it/portal/page/portal/internet
Napoli Havalimanı'ndan Vezüv Yanardağı'nın eteklerinde bulunan Pompei şehrine doğru yola çıkıyoruz.

Pompei, Napoli Havalimanından yaklaşık 20-30 dk'lık bir mesafede yer alıyor. Pompei'ye doğru yol alırken solunuzda antik kentin yok olmasına sebep olan Vezüv Yanardağı ihtişamlı bir şekilde yükseliyor, sağınızda ise Capri Adası ve Akdeniz uzanıyor.

Amacımız, Antik Pompeii içerisinde ufak bir tur ile İtalya gezimizin başlangıcını yapmak. Uçağımız öğle saatlerinde Napoli'ye ulaştığı için, güneş tam tepedeyken şehre giriş yapabiliyoruz. Açıkcası böyle geniş ölçekli bir kalıntı alanını gezmek için hiç de uygun saat, dahası hava sıcaklığı 40 dereceleri gösterirken uygun mevsim değil. Hava muhalefetine karşı, meraklı bir grup olarak şikayetsiz bir tur yapıyoruz.


Pompeii, İ.Ö.79 yılında Vezüv Yanardağının külleri altında kalarak yok olmuş, dönemine zenginliği ve de yaşantısıyla damga vurmuş bir Roma kenti. 1711 yılında tesadüf eseri rastlanan bir duvar sayesinde tekrar gün yüzüne çıkarılıyor. Bugün eski kentin sokaklarında, evleri, dükkanları arasında yürüyerek, o zamanın şehir, mimari ölçeğiyle ve yaşantısıyla ilgili bilgi sahibi olabiliyorsunuz.

    
Pompeii Kentinin Sokaklarından Görüntüler

Atlı arabaların tekerlek izlerini yollarda görebilmek mümkün.

Amfi Tiyatro
Bölgeleri Gösteren Tabelalar.

 
Sokaklardaki Çeşmelerden Örnekler.

1860’da İtalyan bilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerideki boşluğun kalıbını çıkardı. Sert bir cisimle taşlaşmış lavla kaplı kabarık yerlere vurularak, altta boşluğa rastlanıldığında küçük bir delik açılıyordu. Bu delikten içeriye sıvı alçı dökülüp donması bekleniyor ve de sonrasında üstteki taşlaşmış lav kaldırılıyordu. Bu şekilde biçimlenen vücut ortaya çıkmış oluyordu. Vezuv’ün lavlarından kurtulamayan soylular, köleler, çocuğuna sarılmış anneler, yaşlılar, gençler, köpekler ve atlar bu yöntemle meydana çıkarılmışlardı. (http://www.ufonet.be/KAYIP%20UYGARLIKLAR/pompei.html )


Depolarda tutulan o zamanki yaşantıya ait objeler.
Pompeii Kenti, sapkın yaşantısıyla da meşhurdu. Şehrin birçok yerinde kurulan genelevlerden bir tanesi
Genelev iç mekanından ve de duvar resimlerinden örnekler.
Antik Kentin girişi küçük, turistik bir meydanda yer alıyor. Biz şöyle bir hediyelik eşyalara göz gezirdik. Belki magnet kolleksiyonumuza bir yenisini katarız diye düşündük. Ama açıkçası öyle dikkate değer bir şeye de rastlayamadık. Magnet almak yerine, daha sonraları İtalya'da başka başka yerlerde de gördüğüm, koccaman ayva kıvamındaki limonlarla kocamın fotoğraflarını çekmeyi tercih ettim. :)




Pompei'den ayrılıp Napoli şehir merkezine doğru yol alıyoruz. Bütün şehirlerin kendine has bir hali, tavrı, kişiliği var. Napoli modern ve zengin İtalya'nın yüzünden biraz uzak. Kendine has bir rahatlığı, kurallardan uzak başına buyruk bir edası var. Sanki İtalya'nın azıcık asi yüzü gibi..





Şehire saat 3 civarında giriyoruz. Bu arada herkes de Türk Hava Yolları'nın verdiği yemeği, Pompeii kentinin volkanik taşları arasında eritmiş durumda.. Ne yazık ki siesta zamanı, akşam saatlerine kadar bütün, doğru düzgün yemek yenebilecek yerler kapalı.


İstanbul sokaklarındayız sanki.

El mecbur şehir merkezini biraz turladıktan sonra, İstanbul'da hatta dünya üzerinde şubeleri bulunan ama heralde Napoli'dekini gördükten sonra yüzüne bakmakta tereddüt edebileceğiniz, Rossopomodoro'da mide kazıntımızı gideriyoruz. Siesta saatleri arasında anca kafe, parça pizza ve sandviç bulabileceğiniz ya da market benzeri yerleri açık bulabilmek mümkün ziraaa. :) Ama haklarını yemeyelim, domatesli ve de mozarella peynirli parça pizzamız çoook lezzetli ! Bu arada ufak bir tüyo : " Pizzanın çıktığı yer, anavatanı Napoli. " ;)

Domates soslu ve de mozarella peynirli parça pizzamız.

Meşhur Napoli pizzalarını denemeyi bir sonraki, olur da yolumuz düşerse turuna erteleyerek soluğu gezerken gözümüze kestirdiğimiz, rehberimizin de tavsiye ettiği dondurmacıda alıyoruz. Benim dondurmam muzlu ve de kavunlu, ama dondurma tezgahındaki çeşitleri görünce insan kendini kaybetme noktasına gelebilir. ;)


Dondurma yerken kendini kaybetmiş blogger.


Eğer "ben dondurmayı Roma'da yerim, şimdi daha farklı bir lezzet tadayım." derseniz, o zaman Napoli de "Baba" diye adlandırdıkları alkollü de yapılabilen, bol şuruplu hamur tatlılarını deneyebilirsiniz. Benim gözüm kaldı. :) Ama yeme kapasitemin hepsini zor da olsa Napoli'de kullanmamayı başarabildim. ;)




Ya da bir başka seçenek oldukça merkezi bir yerde, kesinlikle şık ve eski - köklü olan "Gambrinus" kafede kendinizi şımartıp kahve + tatlı keyfi yapabilirsiniz. ;)



Belki benim gibi "gözüm gönlüm açılsın" diyerekten, etrafınızdaki her detayı incelemekten keyif alıyorsanız hemen Gambrinus'un sağındaki sokağa dalıp Napoli çarşısında ufak bir tur atma imkanını yakalarsınız.



 2 saatlik Napoli zamanımıza biz ancak biraz çarşı, biraz etrafa hızlıca bakınmaca, biraz pizza, biraz dondurma sığdırabildik. Enerjimizi akşam saatlerinde varacağımız Roma'ya saklıyoruz. ;)

29.07.2011

İçimden Dökülenler !

2 gerdan kıvırıp, biraz bel büküp, üstüne de Güzelbahçe sahilinde şööyle keyifli mi keyifli, püfür püfür rakı+balık yaparak tam "oh rahatladım, içimdeki sıkıntıyı attım." diyordum ki 1 günlük molayla tepeme çöküverdi yine.

Saat 15:08 itibariyle de, Vodafone firmasından, canlı-kanlı bir müşteri temsilcisine ulaşma çabasıyla labirent misali telefon sistemlerinde, 3 kere fare kıvamında döndükten sonra, üzerime bulaşmış o sıkıntı içeride pik yapmış durumda. Kazara biri geri dönerse oralardan "vay haline.." demekten öte bir şey gelmiyor elimden. :D Dedim böyle demesine de arayan kişi karşısındaki kibarlığımdan ben bile hayrete düştüm. :))) Sistemlerine saygılarımı ilettim nazikane, ama arayan temsilciye de kıyamadım. Ekmek parası sonuçta. ;)

Eh hepimiz aynı çarkın içinde debelenip duruyoruz değil mi, istemeye istemeye...

Dedim ya bu aralar herşeye sarmaya müsait insan kıvamında dolanıyorum ortalıkta. Öğle yemeğinde çıkan diyet yemeğinin beşamel soslu patates olması, temiz kaşıkları almak için uzandığımda iki kaşık arasına preslenmiş sinek eziğini görmem, yemek konan tabağımın daha kirli olamazmışcasına leke içinde olduğunu fark ederek tamamlanan yemek molamın, beni bu kadar çileden çıkarması traji komik değil de ne ki..dahası çalışmayan, bakımı yapılmayan fanlar eşliğinde günü kapalı bir oda içerisinde havasız geçirmeye, ama bu durum daha da zorlaştırılmak isteniyormuş gibi dışarı açılan pencerelerimizin önüne fabrikayı genişletmek amaçlı ek bir bina yapılmasına, pencerelerin yarısının, aşağı atölyenin ise bütün pencerelerinin kapatılmasına niye bu kadar sinirlenip, hopluyorum gerçekten ben kendim de şaşıyorum.

Gerçekten hepimiz bu zalak çarkın içinde debelenip duruyoruz.

Güzel, eğlenceli bir şeyler yazmak için başlıyorum; şu içimden dökülenlere bak ?! : /

25.04.2011

Aaaa a!!

Ne güzel; blog sayfam geri gelmiş !

Öğleden sonranın, hele pazartesi sendromunun ortasındayken, keyif veren süprizi bu oldu sanirim. :)

"Son günlerin yoğunluğunda çok da vakit bulamazmışım zati canımmm" gibi avuntularla teselli ettim kendimi, her gün sayfayı açmaya çalıştığımda karşıma çıkan "Bu sayfaya erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir." yazısı karşısında.

İlk günler daha da komikti. Baya bir panik yaşadım. Her an kapımı çalıp, ya da iş yerimi basıp beni yaka paça götürecekler diye.. Malum ya "mahkeme kararıyla engellenmiştir.", özünde bir suç işlemiş olmamız gerekmiyor mu bu durumda olmak için ?!

Umuyorum bunu alışkanlık haline getirip zırt pırt kapatmazlar bundan sonra. Eh bunun için bir şarkı bilem yazmışlar; " Alışmak sevmekten daha zor geliyor." ne de olsaa..değil mi ama ! ;)

1.03.2011

Azıcık Mola !


Haftasonu önümüzdeki, yaklaşan nişan hazırlıklarıyla geçti. Son kararımız kendimizi çook da hırpalamadan, perişan etmeden hazırlıklara devam etmek olduğundan azıcık yavaşlayıp, soluk alabildik. :) Tabii bu birazcık da olsa organize hareket etmemizden kaynaklı. Yani koşturduk, koşturduk, şimdi azıcık durup nefes alabiliriz. :))

Ben pasta siparişimizi verirken, müstakbel damat da bana süpriz olması için çikolata siparişini kendi başına halletti. Daha sonra da nişan günü, "adettendir" diyerek getirecekleri çiçeğin yine benim için birazcık da olsun süpriz olmasını istediğinden bana çay molası izni verdi. :))

Çocuklar gibi sevinip kendimi Reyhan Pastanesi'ne atıverdim. "Hımm ne yesem, ne yesem acaba ?!" diye düşünmek şöyle dursun, bana verilen mola izniyle kafamda çoktaaan kocca bir dilim "Balka" canlanmıştı. :))

Reyhan Pastanesi'ne gidersem eğer, yazları genellikle Rokoko, dondurmalı pasta ya da tatlılarını tercih ediyorum. Eğer biraz daha kış zamanlarına denk gelirse ziyaretim, tercihim çoğunlukla ve de mutlaka Balka yani Balkabaklı Pasta oluyor. Bir de bunun Polka'sı var, yani Portakallı Pastası. Hangisini canım çekerse artık o gün. ;)

Polka - Portakallı Pasta

Ben ne İzmir şehri sınırları içinde, ne de gittiğim diğer illerin pastanelerinde böyle bir pastaya denk gelmedim. Denenesi demek istiyorum ve de yım yım'layarak sözü bitiriyorum. ;)

Demek istediğim o ki; bu bir saatlik mola ömre bedeldi. :))


25.02.2011

Evlilik vıdı vıdıları..

İlk provam

Aman bir telaş, bir telaş sormayın gitsin. :)))

Kafa 1500 şekilde ortalıkta dolaşıp, sürekli planlar yapmakla meşgulüm. Yani beynimin içinde bin tilki var. Eh haliyle bana yer yok ! ;) Hızlı bir şekilde evlenmeye karar verip, bir anda gün alarak düğün yerini de ayarlayınca başladı bir koşturmaca ki, ne koşturmaca. Bunca iş, bunca şey 29.Mayıs'a kadar yetişir mi acep ?! :)

Oldukça organize olup, birçok konuda da hızlı karar vermemize rağmen, elde olmayan tatsızlıklarla azıcık örselenip, yerimize mıhlandık. Şimdi toparlanma, ruhi bünyenin kırılmış, bükülmüş taraflarını düzeltme zamanı. Haliyle bir duygusal baskı da var üzerinde insanın; " Bir kere evleniyorum cannım, her şey mükemmel olmalı tey tey teey..aman en mutlu zamanlarım tadını çıkarmalıyım tey tey teey.. " e ama bu kadar arka fonda telkin varken insan bir türlü kapıp koyveremiyor, çıkaracaksa bile bir gram tat - lezzet çıkaramıyor bu işten. Evrene, akışına bırakıyorum yani..herkesin bilgisine ! ;)

Birazcık keyif yapacağım; evleniyorum ayol ben... buram buram mutluluk toz pembesine bulanmak istiyorum yani. :P ;)

Yapılacaklar listesi kalabalık olabilir, amaa yapılmışlar listesi de bir o kadar kalabalık. ;) Gerisi birazcık da evrenin bileceği iş. :) Negatif enerjiden uzaklaşmayı seçip, pozitif enerjiyi kendi üzerimde toparlamaya kararlıyım. Evren'ciğim pembiş bulutları bekliyoruummm. :)