4.01.2011

2011'le Beraber..

2011'e girdik girmesine, ama ben hala 2010'dan kalanları temizlemekle meşgulüm. :))

İspanya anılarının son kalanlarını yazıp, Madrid'i de tamamladıktan sonra, temiz bir adımla önüme bakmak istiyorum artık. :)

Yapacak, yazacak bi sürüüüüü şey var ! :))) Şimdi bunlarla kafa yormayalım ama sakın ve de gelelim son 2010 anılarına.

Madrid sokaklarında dolaşmaya başlamıştık ki yeni yıl girdi araya. İşte şimdi tekrar başlıyoruz Kraliyet Sarayı'nın önünden sokak aralarında yürüyüp, şehri keşfetmeye.. ;)


Kraliyet Sarayı önü ve altta avlusu


Madrid yürüyüşümüz Kraliyet Sarayı'nın önünden başladı. Kraliyet ailesi burada oturmuyor, ama İspanyollar için ve de tabiki ülkenin iç - dış politikasında bu sarayın sembolik önemi çok fazla. Önündeki meydan ise sokak şarkıcıları, değişik kostümler içerisinde pandomimcilerle oldukça renkli bir yer. Sarayın hemen yanında 19.yy yapısı bir katedral yükseliyor. İçine girmeden duramıyoruz ve de ihtişamına hayran kalıyoruz.


19.yy Katedrali

Madrid büyük bir şehir gibi gözükse bile merkezde gezmeniz gereken yerler yürüyüş mesafesinde. Barselona'nın aksine burada tabanvayız. Katedralin ardından 5 dk'lık bir yürüyüş sonrası Plaza Mayor'a ulaşıyoruz. Bütün meydanlarda hummalı bir "christmas" çalışması var. Bize söylendiğine göre bütün buralar ışıklandırılıp, yeni yıl alışverişleri için standlar kuruluyormuş. Söyleyenin yalancısıyım. ;)

Madrid Sokakları - Plaza Mayor'a doğru


Farklı ve de Renkli Dükkanlar :)

Plaza Mayor'daki muhteşem renkli bina - tablo gibi ! :)
Plaza Mayor 'daki Eğlenceli Pandomimciler


Plaza Mayor'a gittiğiniz zaman biz içerisine girip gezemedik, ama siz Mercado de San Miguel'i, yani sebze ve meyve pazarını mutlaka görün. Binanın içerisindeki ambiansı bırakın, dışından bile metal işlerinin inceleğine ve zevkine hayran kalacaksınız. İlgilenenler için buraya web adresini hemmeen geçiyorum; http://www.mercadodesanmiguel.es/

Mercado de San Miguel
Fazla zamanımız yok; Gezmemiz gereken iki büyük müze var. İstikametimiz ilk olarak Müze Reina Sofia. İçeriye girerken hiçbir şekilde sırt çantası ya da elinizde, kolunuzda taşıdığınız şeylere izin vermiyorlar. Bu yüzden cebinizde bozukluk bulundurun mutlaka. Çünkü dolaplar, kumbara ağzı gibi bir yerden koyduğunuz 50 Cent sayesinde kilitlenebiliyor. Benden söylemesi ! ;) Dolapların hemen yanına bir para bozdurma makinası koymuşlar, ama onu kullanabilmek için de en azından 1-2 Euro'ya ihtiyacınız var.

Müze girişinden bir görüntü
Reina Sofia'nın arka sokağından bir görüntü
Reina Sofia İçerisinde Sergilenen Eserlerden Örnekler

Reina Sofia içerisinde kulağınıza tanıdık gelebilecek, birçok çağdaş ressamın yapıtlarını görebilmeniz mümkün. Bunlardan hemen "hah diyebileceğiniz" şüphesiz Picasso'nun Guernica'sı. Hem mimari olarak, hem de sergilenenler yönünden inanılmaz keyifli bir müzeydi. Hızlı bir tempoda da olsa yaklaşık 3 saat gibi bir sürede görmek istediklerimizin çoğunu görüp, müze sefamızı bitirmiştik. :)


Guernica ve de Picasso'nun bu tablo için yaptığı çalışmalar

İkinci durağımız Müze Del Prado. Sofia müzesinden 10 dk'lık bir yürüyüşle buraya ulaşabilmeniz mümkün. Burada klasik dönem ressamların çoğunu görebiliyorsunuz, tabiki vaktiniz yeterse. Oldukça büyük ve de birkaç kattan oluşan bir sergileme alanına sahip Prado müzesi. Biz ne yazık ki tamamlayamadık. Dahası içerisinde birkaç defa yolumuzu kaybedip, giriş holüne çıkabilmek için oldukça çabaladık. Ama Velazquez, Rubens, Bosch ve Goya gibi ressamların yapıtlarından hatırı sayılır bir kısmını bu müzede bulabilmeniz mümkün. Hatta 13. Şubat' a kadar görebileceğiniz Renoir kolleksiyonu da burada sergilenmekte.




Müzelerde belli saatler arası ücretsiz gezebilme imkanı var. Fakat bizim gibi sınırlı zaman aralığında şehirden optimumda yararlanmak isteyenlerdenseniz, müze giriş ücretlerini paşa paşa verip, yapıtların elinizden geldiğince tadını çıkarıyorsunuz. ;) Reina Sofia Müzesi'ne giderken girdiğimiz bir sokakta denk geldiğimiz tiyatrodan akşam saat 7'de Flamenco izlemek için aldığımız biletlerimiz var. Açıkcası bunu kaçırmak konusunda hiç de hevesli değiliz. Hemen bir taksiye atlayarak Plaza del Sol'a gidiyoruz. Tam vaktinde tiyatronun önündeyiz bitli turistler modunda, herkes tiyatronun ruhuna uygun çok şık. Napalım mazeretimiz var; seferiyiz ! :)

Müze Prado'nun girişine bakan kilise
Daha önceden yaptığımız araştırmalarda, başkalarının deneyimlerinden öğrendiğimiz Flamenko'yu mutlaka Madrid'de ve de her hangi bir restaurant içerisinde değil tiyatroda izlememiz gerektiğiydi. Akşam gösteri bittip tiyatronun kapısından çıkarken iyi ki tavsiyelere uyup, bu öğüdü tuttuğumuzu düşünüyoruz hepimiz. Sahne, akustik, müzik, tül perdenin arkasından gelen, insanın içini yakan o sesin tınısı..gerçekten bu sigara dumanı ve yemek kokuları arasında, daracık bir mekanda izlenebilecek kadar sıradan bir dans değil. Benim de nacizane tavsiyem gün ola yolunuz düşerse, Flamenko'yu Madrid'de, ama mutlaka ve mutlaka bir tiyatroda izlemeniz. :)

 

Ertesi gün erken bir saatte tur grubumuzla beraber, Madrid'in 1 saat kuzeyinde yer alan Segovia'ya doğru yola koyuluyoruz. Artık İspanya sınırları içerisinde sayılı saatlerimiz, gece yarısına doğru Türkiye'ye uçuyor olacağız. :)

Disneyland'ın ambleminde esinlendiği şato

Turizm Ofisi'nin önündeki küçük meydan
Roma dönemi Akuaduk - Aqueduct

 
Binalardaki etkileyici demir işleri
Portekiz mimarisinden etkilenmiş bir yapı

Ünlü lokantalardan biri
Segovia'da bebek domuz ve de kuzu'dan yapılan yemekler meşhur

Segovia küçük, içerisinde sadece yayaların gezinmesine imkan veren daracık sokaklarıyla oldukça korunmuş, otantik bir şehir. En önemli yapı sizi ilk anda karşılayıp kucaklayan Roma dönemi Akuaduk ( Aqueduct ) - su kemeri. 1985 yılında, Segovia içerisinde eski şehir olarak adlandırılan bölge ve bu su kemeri Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınmış. Eminim daha ılık bir havada ( ki Madrid'den bile soğuktu şehir. ) bu küçük şehrin sokaklarında dolaşmak oldukça zevkli olabilir. 3 saatlik bir gezinti ve yeme-içme süresinin ardından gönüllü olarak Madrid'e dönüyoruz. Uçuş saatimize kadar Madrid sokakları emrimize amade.. ;)

Sokak sokak gezinmelerimizden yorgun düşüp, bir iki başka yer denemesi sonrası kendimizi Friday's in rahat koltuklarına bıraktık. Burası son keyif durağımızdı. Başarılı kokteylleri ve de atıştırmalıklarıyla kesinlikle gezimize güzel bir nokta koymuş olduk. ;)

Happy Hours'a denk geldiğimiz için kokteyllerde indirim vardı. Ondan bu bolluk ! :))
Yorgunluk sonrası keyif yapan seferiler :)))
Friday's İç Mekandan Görüntüler

Nachossss
Biftekli sandviçlerimiz ( yım yıımmm )






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder