14.07.2010

Haftasonu rüzgarından üzerimde kalanlar...


Sertap Erener'in şarkısı çalıyor arka fonda, beynimin içinde...;


"O zor günler, solan güller eskidendi. Geçti!

O zaman aşık olduğum rüzgarlar esti esti. Geçti!

Geriye sadece yarım yarım sevgiler,

Yüzüme inceden uzun uzun çizgiler..

Öznesi kalan, süresi kısalan cümleler

Yalan dolan bir kaç resim kaldı.



Aşk seni bulabilir de, uzakta durabilir de

Samimi oluyor derken mesafe koyabilir de

Bu böyle vurabilir de, ilgisiz durabilir de

onu sana katıyor derken, tuzaklar kurabilir de

Bu böyle....."

http://fizy.com/s/1kbyg4#s/1agw0d


O kadar güzel ki sözleri....ve de nedense bana tam bir yaz şarkısı gibi geliyor her kelimesiyle..

Dolu dizgin yaz günlerimi yaşıyorum bendeniz de, ..sıcacık deniz esintileri var her halimde, hareketimde, düşüncemde....

Doğal olarak bir kaç günlük, cuma ile birleştirilmiş uzun haftasonu tatilinin ardından, çalışma haftasına adapte olmak konusunda bünyem ve ruhumla derin bir savaş halindeyim hala..şunun şurasında geriye çarşamba sonrası ne kalmış. :) Tabi belki bunun bir diğer sebebi de gelecek haftanın,1 haftalık uzun bir dinlenme zaman aralığı olarak önümde göz kırpıp durması ..?! :)

Kafamda sürekli "şunu da yapalım, bunu da yanımıza alalım, buraya da gidelim..vs,vs." şeklinde arsız düşünceler silsilesiyle yaşıyorum,.. yaşıyor olacağım sanırım da cumartesi sabahının erken saatlerinde yola adımımı atıncaya kadar.

Bırakalım geleceği şimdi; "henüz yaşanmamış olan, bizim yaşantımızın bir parçası değildir." yanlış
mıyım?!.

Azıcık, bir kuple geçmiş haftasonundan söz edelim şunun şurasına, hatırı kalmasın..yazılı mazimizde yerini alsın adıyla, şanıyla. ;) Heralde günün şu saatlerinde metabolizmamın açlık sınırına yaklaşmış olmasından kaynaklı, eh biraz da yokluk bölgesinde (Kemalpaşa - fabrika, ofis) bulunmanın etkileri, aklıma gelen gelen, sadece yeme içme kısımları...arka fonda şarkıya eşlik eden mide bölgesinden duyulan gır gür ve de ağız bölgesindeki aşırı sulanmadan kaynaklı şapır şupur sesleri. : /

Cuma günü tatilimizin açılışını Tepe Kahve'nin muhteşem kahvaltısıyla yapınca, haliyle şu anda buradaki kuru bisküvi ve benzeri beni hiiiiç kesmiyor desem sanırım pek de haksız sayılmam kimsenin gözünde.

Heralde bir çok İzmir insanı için burası hiç de yabancı bir yer değildir. Ben şu anda 30'lu yaşlarımı yaşamama rağmen, Tepe Kahve'yle ilgili anılarım taa çocukluğumun 5-6 yaşlarına kadar gider..o zamanlar ne otoban vardı, ne de bu kahvenin şu anki asıl müdavimi olmama sebep olan yüksek lisans yıllarımın geçtiği, hemen yokuşun altına yerleşmiş Yüksek Teknoloji Enstitüsü.

Küçücük bir kır kahvesiydi; Küçük, tek katlı bir bina ve önünde bir bant halinde arka arkaya dizili 6-7 masadan oluşmuş bir bahçe..Asıl güzel olan belki de bu ambiyansı hiç bozmadan bu işletmenin taa bugünlere kadar gelebilmesi..şimdi artık işin başında torunlar var. ,etrafta size hizmet etmek için koşturan daha çok insan, oturup keyif yapabileceğiniz daha çok masa, daha büyük bir bahçe, başınızın üzerinde daha fazla gölgelik, daha çok yeşillik ..ama bütün bunların yanında o eşsiz kahvaltının tadı hep aynı.






Bizim gibi işten kaytarmışların haricinde, çoğunluğun ofislerinde olması ve de sabahın erken saatlerinde yola çıkmanın avantajlarından yararlanıp uzun uzuuun keyif halimizin tadını çıkardık, midelerimizi doyasıya şenlendirdik. :)

Yeri gelmişken ve de son olarak demem odur ki mutlaka aç gidiniz. Resimde görülen kahvaltı sadece 2 kişiliktir. İçeriği ise zeytinyağlı ve kırmızı pul biberli çökelek, ev yapımı salça, bol peynir, zeytin, dometes,biber ve salatalık, karadutlu lor,  tam zamanı kayısı reçeli (karanfilli - ben ilk defa bu şekilde tattım), bal kaymak, menünün en önemli parçası yaz kızartması (yımm yım..yoğurtlu ve dometes soslu ) ve de burada görünemeyen, yedikten sonra aklıma geldiğinden, boş sahanı koymak istemediğim için, olmazsa olmaz izmir tulumlu ve de sucuklu tereyağında yumurta ! :)))

Efendim biz biraz erken davranıp, ilk müşterilerden olduğumuz için saçta pişen, sıcak sıcak, el yakarak yenen, mutlaka deneyin demek istediğim balon ekmekleri ne yazık ki, bir dahakine bırakmak zorunda kaldık..iyi ki de öyle oldu, az yedik ! :))))

Bazen ulaşmak istediğimiz o son nokta, durak o kadar önemli oluyor ki yolun keyfini doya doya çıkaramıyoruz. Çeşme tarafına düşerse yolunuz eğer, bu sefer otobandan Karaburun ayrımından çıkarak, eski yoldan devam edin Çeşme'ye doğru..böylece hep aklınızda kalacak o lezzetli kahvaltı keyfini de tatilinizin tadına tuzuna ekleyiverin. ;)

Tabiki son karar yolcunun, yolu gidenin..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder